İzmir’e Gider Gitmez Siktiler

Arkadaşlarımı görmek için bir nevi tatil niyetine gittiğim İzmir’de terminalden iner inmez götümden siktiler. Bu durumdan ise çok hoşlandığımı belirtiyorum. İşlerim gereği ülke çapında tanınan, çok sık yolcu eden, Şen, sosyal, çevresi tarafından çok sevilen birisiyim. Hanım arkadaşlarım çok seksi, çapkın, karşı konulmaz, centilmen ve şeytan tüyü sahibi olduğumu, bey arkadaşlarım da ‘Zevk pezevengi’ olduğumu söylerler.

Dünyayı ve ülkeyi baştanbaşa gezmekten, değişiklik kültürleri tanımaktan Ötürü Aş ve içki kültürüm çok gelişmiştir. Tabi bunun yanında iyi giyinmeyi, nitelikli yaşamayı da Ayrı olarak severim. İş hayatıma  17 yaşımda İstanbul’a Mimarlık okumaya geldiğimde başladım ve o gün bu gün 23 senedir piyasa da çok şey kazandım. Kızlarım eğitimini İngiltere’de Hususi bir okulda sürdürüyorlar. Ora da tatil düzeni ayrımlı olduğundan ve benim de sıkça seyahatlerimden Ötürü en iyi ihtimalle ayda 2 kere görüşebiliyoruz.

İş merkezim İstanbul’daydı. Ta ki 5 Sene Evvel İzmir’de 5 yıldızlı bir Otelin ince işleri ve dekorasyonunu alana kadar. İş bir Sene sürecek kadar büyük olunca İzmir’e geçici bir Büro açmak istedim. Askerliğimizi beraber yaptığımız Emre arkadaşım İzmir’de Emlak Ofisi sahibi olduğu için Derhal aradım. Bana Alsancak’da en üst kat ve mümkünse terası olan bir Büro ile Sahil hanelerinde bir Villa bulmasını rica edip, 3 gün sona İzmir’de olacağımı söyledim. 3 günde elemanlarımı, kalan işlerimi, mobilya ve mermer atölyelerimi organize edip uçağa atladım. Havaalanında beni Emre’nin şoförü karşıladı. VIP bir minibüs ile Emre nin ofise geçtik.

Ofise girerken Ayça ile kapıda karşılaştık. Ayça Emre’nin eşi. (Ayça da benimle özdeş okulda Peyzaj Mimarlığı okurken tanışmış, bir müddet Flört etmiş, çok hoş bir seks hayatı paylaşmıştık. sonrasın da o Kanada’ya mastır yapmaya gitmiş, ben rahmetli eşimle tanışmıştım. Benim düğünüme Emre ve Ayça da gelmişti. Ayça Ayrı  olarak eşimin de arkadaşıydı. Düğünde Emre ve Ayça şahitlerimiz olduktan sonra kaynaşmışlar ve 2 Sene sonra da onlar evlenmişti.) Kapıdan içeriye sarmaş dolaş girdik Ayça ile. Emre’nin odasına geçtiğimizde kanka ile sarmaş dolaş olup 6 aydır görüşmemiş olmanın etkisiyle şakalaşıyor, özlem gideriyorduk. (Emre benim Ayça ile ilişkimi biliyordu. Askerdeyken de Emre ile yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmediği gibi, Tüm taburun lojmanlarında tadına bakmadık kimseyi bırakmamıştık da. Bazen Küme yaptığımızda tuhaf ritim tutturur, muhteşem zevkler alırdık. Tabi bizimle olan Hanımlar da öyle.)

10-15 dakika sonra Emre ye bana bir şeyler bulup bulamadığını sordum. O da, “Didem sana Muavin olacak üstat.” diye konuştu. “Didem kim?” diye soruyordum ki, arkamdan bir ses, “Benim.” deyiverdi. Geçip karşıma oturan 22-23 yaşlarında, 1.70 boylarında, çıtı pıtı, mavi gözlü, esmer bir bomba, “Nasılsınız savaş Bey?” diyerek konuya girdi. Kısa bir şaşkınlıkla elini sıkarken gözlerimi de üzerinden ayıramıyordum. Didem bir iki alternatif bulduğunu, beni gezdirip karar vermemi sağlayacağını söyledi. “Vakit kaybetmeyelim…” dedim. Ayça, “Bu akşam seni bize yemeğe bekliyoruz, sakın bahane bulma!” diye konuştu. “Peki!” diyerek ayrıldık. Arabada Didem TV’ye bir tanıtım CD’si koyarak gideceğimiz Ofisler ve Villalar ile alakadar görsel sunum yapmaya başladı. Kısa bir müddet içerisinde ilk gösterdiği Ofise “Gidelim, kötü görünmüyor!” dedim. 10 dakika sonra araçtan indik ve 7 katlı binanın asansörüne bindik.

Ofisin kapısını Didem açarken, Biricik parça Şile Bezi ak elbisesinin içerisinden sütun gibi bacakları ve biçimli yuvarlak kalçaları kapıdan sızan gün ışığı ile ortaya çıkmış ve ben bu manzaraya takılmıştım. Didem de kendisine baktığımı ve incelediğimi görüyor, fakat resmiyeti de bozmuyordu. Ofisi çok beğendim. Kısa bir iki ölçüm yaparak kafamda nasıl ve ne ile yerleştireceğime de karar vermiştim. Didem de kaçamak gözlerle beni izliyor ve takip ediyordu. “Tamam Didem, tutalım burayı!” dedim. Kapıdan çıkarken Didem’in ayağı pervaza takıldı ve sendeledi. “Off!” diyerek Keder belirtti. “Aman!” diyerek düşmesine Mani oldum. “Birşeyim yok.” diyordu fakat, eğilip baktığımda orta parmağının kızardığını gördüm. Ayakkabısını çıkardım ve parmağının kırılıp kırılmadığını Denetim ettim. yalnızca vurmanın etkisi ile canı yanıyordu. Aşağıya indiğimizde o arabaya yöneldi, ben ise köşedeki Eczaneyi ayrım edip oraya yöneldim ve “Beni biraz bekleyin.” dedim. Döndüğümde elimdeki kremi görünce çok şaşırdı. yeğni masaj yaparak kremi parmaklarına ve bileğine yedirdim. Didem bir yandan bana bakıyor, bir yandan da, “Lütfen savaş Bey siz zahmet etmeyin.” diyordu.

Aynı vakitte vasıta bizi tutmayı düşündüğümüz Villaya götürdü. Emniyet bizi içeri alırken ben araçtan inip yürüyerek gelmek istediğimi söyledim. Didem bana eşlik etmek istedi, fakat “Siz arabayla gidin, ben sizi bulurum.” deyip engelledim. Site 8 Villalı, denize sıfır, birbirinden peyzaj ile bölünmüş, çok lüks bir konumdaydı. Didem araçtan inmiş beni beklerken ben de gezerek yanına gittim. “Site hoş, Villanın içi de güzelse bu Amel tamam!” diyerek, kapıyı açmasını istedim. İçeri girdiğimizde 6 odalı, geniş salonlu, her odasının banyolu olduğunu, sauna, havuz,  şarap mahzeni, müştemilat olduğunu da öğrendim. İkinci sert da hızlıca gezip, “Tamam Didem, burayı da tutalım!” dedim. “Hayret!” diye konuştu Aniden. “Neden böyle söyledin?” deyince, “Emre Bey sizin zor beğenen, jüri, titiz olduğunuzu söylemişti, fakat aksine kararlı, ne istediğini bilen birisiniz, çünkü şaşırdım.” diye konuştu.

Ben de gülümseyerek, “Başka birşeyler de söyledi mi?” dedim. “Evet, çok çapkın olduğunuzu, özdeş vakit da kadınların sana karşı koyamadığını falanda söyledi.” diye konuştu. “Peki, sen ne düşünüyorsun?” dedim. “Çapkınlığınızı bilemem fakat ben yakışıksız bir şey sezmedim.” diye konuştu. Ben de, gerçekte iyi çalışarak benim beğeneceğim yeri tam isabetli seçtiğini, işini iyi yaptığını söyleyerek ona kompliman yaptım. Villanın mahzenine dik ve dar bir merdiven sistemi ile iniliyordu. harbiden profesyonelce yapılmış, taşından harcına, ahşabından metaline kadar nitelikli malzeme kullanılmıştı. Mahzenden çıkmak için merdivenlere yöneldiğimizde, Didem önde ben arkada, bacaklarına ve biçimli, yuvarlak hatlı vücuduna bakarak ilerliyorduk ki, Didem dengesini kaybetti. Derhal belinden tuttum ve devrilmesini engelledim. Didem, “Çok pardon savaş Bey, bugün sakarlığım üzerimde.” dediyse de ben, “Yorgunluktandır falan…” diyerek geçiştirdim.

Emre’nin Ofise dönmek için araca binerken telefonum çaldı. Arayan asistanım Aslı idi. Ben telefonda, “Merhaba canım, tamam hayatım, iyi düşünmüşsün tatlım…” diye Aslı’ya hitap ettikçe Didemin gözler bana dikilmiş, meraktan delirir bir şekilde beni izliyordu. Telefonu kapattığımda, “Eşiniz mi?” diye sordu Didem. “Evli değilim.” dedim. “O vakit hatun arkadaşınız herhalde?” diye konuştu. “Hayır hatun arkadaşım da yok.” dedim. “Peki kiminle bu kadar İçten konuşuyorsunuz ki?” diye konuştu. Ben de, “Asistanım.” dedim. Didem biraz tebessümle komplike, “Asistanınızla çok yakınsınız galiba?” diye imalı imalı konuştu. Ben de, “Evet, ismi Aslı ve inan dediğin gibi çok yakınız.” dedim. “Çapkın olduğunuzu  zati söylemişlerdi, şaşırmamak lazım.” diye konuştu Didem. Ben ise, “Aslı Asistanım fakat, özdeş vakit da da yeğenim.” dedim. Şaşıran Didem nasıl özür dileyeceğini şaşırıp mahçup oldu.

Emre’nin yanına vardığımızda olanı anlattım ve Lüzumlu işlemlerin yapılması için Aslı’yı aramalarını ve onunla resmi işleri çözmelerini istedim. Didem’e çok teşekkür ederek, Emre’den destur istedim ve akşam buluşmak üzere ayrıldık. tayyare yolculuğu ve Emlak bulma işi beni yormuştu. fakat aklım da Didem’de kalmıştı.

Otelime vardığım da duş alarak yatağa uzandım ve Derhal Ayça’yı aradım. Emelim akşam yemeğine Didem’i de çağırması yönündeydi. fakat Ayça, “Bırak şimdi Didem’i, seninle tanışmak için yanıp tutuşan genç bir meslektaşın Mevcut, özdeş vakit da benim de kuzenim!” diye konuştu. “Ayça yapma ne olur, Diğer zaman…” filan desem de söz dinletemedim. Bir iki saat odamda dinlendikten sonra, keten takımlarımı giyerek lobiye inmiştim ki, şoförün beni kapıda beklediğini gördüm. 10 dakika sonra Emre’nin Villasına varmıştık. Onların evi de Sahil hanelerinde fakat bana 2 sokak uzaktaydı. (Bu arada, Emre’nin babası İzmir’in sayılı eşraflarındandır.)

Ayça ve Emre beni Esra ile tanıştırdılar. 24-25 yaşlarında, 1.70 den uzun duran, ince hatlı, uzun kumral saçlı bir kızdı Esra. Emre havuz başına çağrı etti. Aş öncesi konuşurken bir yandan da Bourboun yudumluyorduk. “Üstat geçen gelişinde getirdiğin Maker’s Mark Bourboun bu, hatırladın mı?” diye konuştu Emre. “Evet, bu Bourboun’u alabilmek için 3 saat Dizi beklemiştim, Manhattan ayazında, onu hatırladım şimdi…” dedim, gülüştük.

Ayça bana dönerek, “Cenk, kuzenim Esra da bizim okuldan mezun oldu, Fransa’da da master yaptı, bir senedir beraber benimle çalışıyor. Özel tasarım mobilya ile alakadar uzmanlaştı…” diyerek Esra’nın kim olduğunu anlattı. Esra çok alımlı, doğuştan şuh, tam manasıyla erkeklerin başını döndürecek şekilde oturan, kalkan, konuşan bir kızdı. Beni 5 senedir basından takip ettiğini, çalışmalarımı hayranlıkla izlediğini filan anlattı. Artık masaya geçmiştik mezeler, salata, Kalamar, Ahtapot tam istediğim gibi hazırlanmış bizi bekliyordu. Emre, “Üstat şarabı sen seçersin, benimle dalga geçmeyesin diye sana bıraktım o işi.” diye konuştu. “Estafurullah dostum.” dedim. “Gel mahzenden seçelim, hatta koleksiyonumu bir görürsün.” diye konuştu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir